28 Temmuz 2007 Cumartesi

Güzel ve dahi

Bu yarışma hakkında tek bir şey söyleyeceğim. Aslında benim de değil bu söz.
Bir keresinde Einstein'in yanına zamanın müthiş güzellerinden bir hanım gelmiş ve ona: "Senin zekanla benim güzelliğim birleşirse ortaya nasıl bir insan çıkar, hadi gel evlenelim " demiş. Einstein ise biraz düşünüp cevabını vermiş: "Ya senin gerizekalılığınla benim çirkinliğim birleşirse?"

Lisede fizik hocamdan duymuştum. Tekrar hatırladım bugün..

haberler

İlgimi çeken 2 habaeri paylaşmak istiyorum sizle. İlki mükemmel(!) bir aşkla ilgili: Bir köşe yazarı çok imrenmiş olsa gerek bir arkadaşının sevgilisiyle nasıltutkulu bir aşk yaşadığını yazmış. Efendim 50lik adam rus iç mimar sevgilisiyle müthiş bir aşk yaşıyormuş. Öyle ki vucutları birbirini istiyormuş çoğu zaman. Hem de parça parça! Hatta efendim bir keresinde çiftimiz kitapçıdayken kızımız "take it off now" demiş; bizim ihtiyar delikanlımız da yanlış anlamış önce, aman burda olur mu gibilerinden gevelerken kızımız İ want your toe gibi bişeyler sölemiş. Yani ayak başparmağı adamın -ayak başparmağını- istemiş. Çıkarmışlar ve dokundurmuşlar. Köşe yazarımız da bunu kutsallaştırmış. Aman Tanrım, ne romantik!!!

İkinci haberimiz de bu dünyanın -yarı- dışından: NASA'da büyük bir skandal patlamış. Astronotların bazılarının uzaya sarhoş çıktığı anlaçılmış. Aman be kardeşim belki ayık tahammül edilemiyolar artık uzaya, olamaz mı yani...

25 Temmuz 2007 Çarşamba

Gerçek Kesit



gece 12 den sonra flash tv'de yzyınlanan ve haberlere gazetelere yansıyan garip hırsızlık ve cinayet olaylarının canlandırıldığı gerçek kesit'ten bir demet:


adam kıza asılmaktadır, kız da kikir kikir onu dinmemektedir:


adam: Seni kuş sütüyle beslemek için yurdun 4 bir yanında kuş çiftlikleri kuracam...


adam gene kıza asılmaktadır. Kapının dibinde kızla konuşurken:


- meraba aşkım, beyaz atlı prensin gene geldi, atım dışarıda ama... Kendisini sonra tanıştırırım...


Ve bu müthiş yetenek her yaşta insanı oynayabilir, hiç farketmez. Kah 20lik delikanlı kah 40 lık emekli.. joker gibidir. Önünde saygıyla eğiliyorum...


24 Temmuz 2007 Salı

he walks amongst us, but he is not one of us


Sol için yeni birleştirici lider adayımdır. Jack Shephard toparlarsa toparlar artık yoksa hayır yok diğerlerinden...
İngilizce dışındaki bir dili adamakıllı öğrenmek istiyorum. Peki bu hangisi olmalı? Bunu epeydir düşünmekteyim.. Aslında akla ilk gelen Almanca oluyor zira ortaokul-lise-Bilkent de aldım bu güzide dili. Ama İtalyanca beni epeyce cezbedior dostlar. Almancadan daha fazla bir yatkınlığım var sanki İtalyancaya.. Okulda ilk kur derslerinde sanki yıllardır biliyormuşum gibi rahatlıkla kapmıştım. Ama gel gör ki İspanyolca'nın dünyada yaygınlığı da beni düşündürüyor. Bir de Rusça hevesim var tabii. Bilemiyorum yaw, seçmek zor ama sanırım İtalyanca bana daha bir işveli göz kırpıyor..

23 Temmuz 2007 Pazartesi

Şaşırmaktan, ümitsizliğe kapılmaktan hemen sonra kızmak geldi içimden. Anketlerde yüzde 48'leri gördükten sonra beraberce dalgamızı geçmiştik. Seçmen türese bile bu kadar gelmeyeceğini düşündüğümü hatırlıyorum. Ama seçmen türemiş, daha doğrusu türetilmiş. Demek istediğim; "ben laikliğin yılmaz bekçisiyim", "bana vermesseniz o oyu maazallah karanlık sonunuz" diyerek korku salmak, çözüm üretmek yerine iktidarla dalaşmak, birleşeceğine içten içe bölünmek ve alternatifsiz olduğunu sanmak, güven ve oy yerine demek ki başka şeyler getiriyor. Zannedildiği kadar aptal olduğumuzu sanmıyorum; yumurtanın epeyce kapıya dayanmasını bekliyoruz ve inadına hala toplumsal belleğimiz oldukça zayıf. Bakliyata kömüre oy verdiniz, "niye?" diyorlar. Aptallıklarından değil ki, çaresizliklerinden...

"ilhan irem-olanlar olmuş " yazının anlam ve öneminden çok, dinledikçe dinleyesim gelen bir şarkı olduğu için tavsiye etmekteyim.

19 Temmuz 2007 Perşembe

his wisdom is to keep awake in order to sleep well*

Dün işyerinde gözlerim bilgisayar ekranına bakamayacak hale gelince bir tur atayım dedim. Saat 4 falandı. Dışarı çıktım, sol tarafa döndüm ve boş boş yürümeye başladım. Güneş biraz biraz yakıyordu, içimden geçen daha önceden gördüğüm korunun içindeki banklardan birine oturmaktı. Gördüğüm ilk uygun bankta cep telefonuyla konuşan bir kız gördüm. İçimden bir ses (size ne kadar alakasız gelir bilemem ama) “onun yerine benim orada oturmam gerekiyordu, hak etmiyor kız o an, bu bankı” dedi. Gözüme görünen onun boş boş ve aptalca cep telefonuyla konuştuğuydu. Sonunda inatçılığımın ödülünü aldım ve manzaralı bir bank buldum korunun içinde. Ama “hak etmeme” rağmen epey uzun sürmüştü bu çaba. Acaba hak etmeseydim hemen bulur muydum? Oturdum. Önümdeki ağaçları kıskanasım geldi. Önlerindeki manzara çok güzeldi ama ne de olsa onlar ağaçtı; manzara ne kadar güzel de olsa benim gibi kalkıp gidemezlerdi sıkılsalardı. Ayağıma bir sinek kondu. Hayıflanmadım “niye kondu diye, en azından kolumla onu savuşturabildiğim sürece gücün bende olduğunu hissettirmeye yaramıştı. İlerdeki tepelere baktım, ağaçlara baktım, rüzgar da ürpertiyordu arada.. Kalkıp geri dönmeye koyulunca ama, hiç özlemedim nedense orayı. Geldiğim yerden geri döndüm. Kestirmeden gideyim dedim. Kestirme kapalıydı; duvar yıkıyorlardı, taşlar düşüyorlardı o yoldan. Geldiğim yoldan geri dönmedim ama başka bir kestirme buldum. Ofise geri döndüm, 2 saat sonra da eve.. Ama çok yoruldum dün, o yüzden çok rahat uyudum.

Metaforlarla dolu olmuş bu gezim ve günüm diye içimden geçirdim..

* Friedrich Nietzsche

17 Temmuz 2007 Salı

12 Temmuz 2007 Perşembe

çakar almaz

Staja başlayalı 2 hafta oluyor. Sabah 9-akşam 6 mesaisi ve alışamadığım tek şey tabldotta çıkan yemek. Benim gibi kahvaltıda bile fast-food yiyesice birine annesi dışındaki birilerinin yaptığı ev(imsi) yemek uymuyor ne yazık ki. Yiyemiyorum. İş arkadaşlarım ve stajyerlerle de aram güzel. Ama biri çakar-almaz'ın 2. tanımına uyuyor tam: Stajyer arkadaşlardan biri yaz okuluyla aynı anda staj yapmaya kalkınca haftanın 2 günü yarım gün geliyor, diğer günlerde kendince oyunlarla yarım güne çeviriyor mesaisini. Kendini uyanık sanan insanlarla - hatta bununla kalmayıp diğerlerini enayi yerine koymaya çalışanlarla- iyi geçinemem, ve ne yalan söyleyeyim "pislik Berkin" olurum. Eleman ilk haftadan beri kendisine verilen program yazma işlerini yapmıyor.(Hatta ilk yazma işini de biz paylaşmıştık, sınavı vardı garibin) Mesai 9 da ama 10, 10.30 gibi saatlerde geliyor. (eee tabi uyanık milletiz, 9'u geçirmene bişey denmediğini anlayınca yarım saat yarım saat artırarak as tabii stajı, hakkın(!) ) Dün bize verilen 10 sayfalık yazma işini bitirdik ama ona verilen 22 sayfa (biriktiğinden) masada kalmış. öaktırmadan arazi olan part-time stajyerimiz bugün de gelip hemen kütüphaneye sıvışmış ki ortalarda görünmesin, bugüne bitmesi gereken iş de bize kalsın. Ben önce "Lost-daşım" Mehmet abinin ricasını kırmadım 10 sayfayı aldım. Ama kendime saygım olduğunu düşündüm. 3-4 cümlelik 5 sayfayı yazıp gerisini çakar-almaz!a bıraktım. Tahmin edin ne zaman yüzünü gösterdi firari?

-Abi yemeğe gelmio musun?

Hayır dedim, midem biraz rahatsız. Sen şu 5 sayfayı yazıcaksın...

Aldı, baktı masama bırakıp yemeğe gitti. Bakalım yazdırabilecek miyim. İş inada binince 10 kaplan gücündeyim ne yazık ki..

çakar almaz'ın 2. tanımına uyan kelimeyi de servisteki amcadan duydum. Her gün sabah ve akşamüstü servisle eve gidiyorum ya; işte bazen için için epey güldürüo amcalar beniş dolaylı da olsa. Sesi çok gıcık olan 9-10 yaşlarında bir çocuk hergün annesiyle işe geliyor ve en arka sırada annesi onu amcalara emanet edior. Bu amcalara oyun maceralarını anlatan çocuktan ne zaman sıkılırsa amcalar, "orta yaşlı memur amca takılmalarıyla" dalgalarını geçiorlar:

ç: oyunda adamların beynini patlatıorm, vıdı vıdı.. Şöle silahlar var: pompalı, taramalı, lav silahı, tüfek,...
amca: çakar almaz yok mu çakar almaz?
ç: yok ondan

Ben gülüorm kendimi tutamayıp...

çakar almaz ne manalara mı geliyor:

http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=%E7akar+almaz

11 Temmuz 2007 Çarşamba

Bazı şeyleri sadece hayallerde yaşatmak çok daha çekici geliyor bazen.. Özellikle de gerçeğini yaşamak yorucu, yıpratıcı geldiği -ve hatta hayalkırıklığı yarattığı için. Hani romandan uyarlama bir filmin önce kitabını okuyup sinemaya ondan sonra gidenlerin hayalkırıklığı gibi. Romanda her şey bizim hayalgücümüz kadar geniş.. Kahramanları, olayları.. Ama filmi öyle değil ki. Daraltır her zaman romanda kurduğumuz o dünyayı.
http://www.bilkent-koza.org/baslik.aspx?f=6&no=13
http://www.koza.bilkent.edu.tr/

Hayatımda yazdığım ilk öyküyü göndermiştim, olumlu yorumlar alıyorum beni epey sevindirio bu durum. Yeni bir öykü yazmak bununla da kalmayıp onun hikayesini ayrı bir dünyada oluşturmak, öykünün kahramanlarına kendinden birşeyler katmak veya hiç yaşamamana rağmen onun yaşadıklarını yaşamışsın hissi verebilmek okuyana. İşte bunlar güzel şeyler

10 Temmuz 2007 Salı

Amy Holland-She's on fire
A-HA- Living daylights....

Arada böyle bir kaç şarkı tavsiye etmeyi düşünüyorum artık, yukardaki eküri gibi bazılarının hikayesi veya anlamı olabilir benim için bazılarının ise olmayabilir. Bunlar mı? Bilkente gelmeme dolaylı yoldan katkısı olan ve bir zamanlar her gün dinleyerek Cope'dan A almamı sağlayanlar, respectively. Abarttmadım yaw, etkileri vardır bende