7 Aralık 2006 Perşembe

Simultane işler bunlar

Artık şuna inanıyorum ki asıl önemli olan günün nasıl başladığı değil, nasıl bittiği. Bugün bana bunu öğretti yani, hem de nasıl. Macera, hırs, heyecan, mutluluk, gözyaşları, sinir(hem de nasıl), güvensizlik, kin ama ille de sürprizler.

Dün nerdeyse bütün günümü yiyen IR quizi için geldim sınıfa. Aklım sıra 30 dakka tekrar yapıp tam girecem quize. Sınıf kapkaranlık ve benim de aklıma ışıkları yakmak gelmeyince çıkayım bari koridordaki bankımsı koltuklara yayılıp son kez gözden geçireyim konuları dedim. Ohh özet de çıkarmışım ne güzel derken, Stanford Shaw'ın(kim olduğunu bilmeyen cahildir) odasından takım elbiseli bi adam fırladı. Adam etrafına bakındı ve beni farketti. Shaw'ın odasına apar topar sokulmamdan evvelki konuşmaları da esirgemeyeyim de tam olsun:

-Afedersin genç, hocanızla konuşuyoruz(ama bi bok anlamıyoruz), bi tercüme yapabilir misin bizim için?
-höö? (me, no ingliş)
-öğrenci deil misin sen?
- öyle de bu fakülteden diilim
-kaçıncı sınıfsın ingilizce bilmio musun?
- evet de dersim vardı
- gel gel 5 dakka (şeker vercez)

ii aq bi bu eksikti. Çaresiz girdim içeri. Tercümanlık deneyimim tabii ki yok :) Ulan rezil olacaz derken, beni bi sardı bu tercümanlık. (Kısaca özetlersem odadaki 3 dernek yöneticisi Shaw'a ödül veriim vaadiyle konuşma yaptıracaklar. Ama adamın başını kaşıycak vakti yok, ve bunlar tarih almaya çalışıyolar) Beni çağıran adam Shaw konuştukça anlar gibi yapıo sonra çaktırmadan bana eğilip ne diyo? ne diyo ? diye sayıklıo. Ben de ona söylüyorum. Bedava tercüman bulmanın rahatlığıyla sanırım, Shaw'ın arada Türkçe söylediklerini de sormaya başladı. Karşımdaki diğer adam devamlı Ok, Ok diyor. Onun yanındaki kadın da tüm demogoji yeteneği ve şark kurnazlığını kullanıp adamın kafasını karıştırıyor. En sonunda şubata gün aldık :) Ben de bi yolunu bulup tüydüm quize.

Çıktım dersten oyuncu seçmeleri için bi yönetmen arkadaşla buluşacaz. Ama 4.30 da nizamiyede buluşmak kadar basit bişey öyle karmaşık bi hal aldı ki... Bahçeli de kaybolmuş sanırım ve buluşamadık. Ben, hem hava alırım hem de karşılarım onu diye bcc den nizamiye ye kadar yürürken mesajla "boşver başka zamana buluşuruz" deyince kayış koptu bende. Nizamiyeye kadar indim, sonra da durakta klorak kokan hanım teyzelerle bi ringe binip tekrar kampüse geldim. İnecem yurtlar durağında, yanımdaki amerikan aile babası kılıklı adam bi türlü yol vermedi, ulan anlasana hareketlenmemden ineceğimi...

Lan daha seçmeler başlamadan başıma bunlar geldi, seçmelerde kim bilir nolacak derken, birer ikişer millet gelmeye başladı. Umutsuzluğum yerini şen esprilere bırakıverdi. Bir de diyaloglarda adam eksikliğinden sahneye çıkıverdik! Özlemişim oyunculuğu beaa... Sonuçta verimli bi seçme oldu. Bu arada, O gelmedi (the one that i am ambivalent about )

Şimdi evdeim, yatacam birazdan falan derken nette okuduğum bişey epey moralimi bozdu, dolaylı yoldan meşhur olmuşum aslında sevinmem gerek. Ama yatağa şu anda morali bozuk, küçük düşürülmüş, "heee, bak şunla yaşadığım şeyden, kendimce çıkarımda bulunayım da entry gireyim" düşüncesinin victim'i olarak girecem... Gün içindeki sinir, karmaşa ve seçmelerden kalan şen esprilerle değil...

Sonuçta; şunu anlamış bulunmaktayım: Gün nasıl başlarsa ve devam ederse etsin, o günü nasıl bitirdiğin önemli ve onu bitiren olayları nasıl yorumladığın... Vay be, ne cümle ama.

Hiç yorum yok: