1 Aralık 2007 Cumartesi

Umudun uygulanabilirliği üzerine...

Doğru zamanın aslında yanlış zaman olabileceği düşüncesi. Zihinlere ve sağlıklı düşünmeye ket vuran sabahlar, sık sık öğlenler, biraz da akşamlar. Geceleri herkes uyumuşken, şehir bile horlarken ve düşünecek daha az yorucu çok şey varken düşünülen insanlar, korkular, beklentiler...

İyi olan her şey zaten kapılmıştır ve doğru olmak için çok "iyi" ler. Çok güzel olanlara kuşkuyla yaklaşılırsa , ona sahip olabilme umudu ve hevesi nasıl olur da kuvvetli kalabilir?

Her hayalkırıklığı umudun gözüne kaçan bir çeşit yabancı cisimdir, ayakkabının içine kaçan küçük taş parçalarından biridir. O amaca yönelik umudunuza, o umudun uygulanabilirliğine karşı olan küçük veya büyük engellerdir. Küçüklüğünü ve büyüklüğünü belirleyen ise kendimize duyduğumuz güvendir. "Zaman" aleyhimize işler çoğu zaman. Tereddüt umudunuzun kolundan çekiştirip onu engelleyen, "yahu ne yapsan olmaz ki zaten" diyen kıskanç arkadaştır ve kıskanç arkadaşlardan bir an önce kurtulabilmemiz yararımızadır.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Yaşamışsın, yaşatılmışsın bir sürü şeyler. Yükseliyorum sanmışsın, sevdikçe güvendikçe daha çoğunu yapmanın daha güzele daha güzele daha daha güzele ulaştıracağını sanmışsın. Ve sevmişsin, ve güvenmişsin.Hepsine, her şeye. Bir gece ansızın bu kadar zahmetle kurduğun sevgi--güven dünyanda 24.3 şiddetinde bir deprem yaratmış. Bir saniyede tuzla buz olmuş herşey, tabiki sen de. Zaman geçmiş. Günler, geceler derken aylar. O yerle bir toz duman dünyanı yavaş yavaş süpürmüşsün. Yine bir gece, bir yabancı el uzatıyor önce beraber süpürür pırıl pırıl yaparız, sonra baştan daha güzelini kurarız. Güvenilebilir mi? o yabancıya tereddüt etmeden süpürgelerin uzatılabilir mi? Tereddüt etmek bu kadar da haksızlık mıdır?
---FG---

spooky dedi ki...

bir insana karşı:
güvenini yitirdikten sonra zamanla herşeyini yitirirsin

olgu ve kavramlara karşı:
inancını yitirdikten sonra zamanla geri kalan şeyleri de yitirirsin

bunlar benm düşüncem tabii..

Bu arada, son bir kaç cümleni anlayamasam da,yazdıklarından içimi okuduğun veya yaşadıklarımı birebir yaşadığın hissine kapılıverdim

Adsız dedi ki...

Aslında senin yazdıklarına bu kadar ısrarla yorum bırakma çabam aynı nedenden. Bişeyler oluyor, sonra bu bloga dönüyorum ve aradığımı, yaşadığımı, çok yakın zamanlarda sanki sende yaşamışsında burada dile getiriyormuşsun gibi hatta elimle koymuş gibi buluyorum. 8 Aralık Cumartesi yazdıkların, inanamazsın ama o kadar beni anlatıyor ki şu an... sen yazmaya devam et, ben hep okuyacağım...
--FG--