21 Haziran 2008 Cumartesi

nasıl yazar olunur?

Aslında tek ve standart bir cevap verilemeyecek; verilse hatta formülü bile çıkarılsa kıvamını çoğu kişinin tuturamayacağı bir şeydir yazar olmanın şartları.. İçinden taşan duyguları hissetmek ve coşkusunu yaşamakla bunları hissettirip yaşatmak arasında çok fark vardır. Peki nasıl iyi bir yazar olunabilir, eğer illa ki öğrenmek isterseniz:

Öncelikle iz bırakmak önemlidir yazılarda.. Okuyan kişinin egosuna hitap eder iyi yazar kişisi. Orijinalliği üslubundan yazısının kuvveti de gözlemleri ve tecrübelerinden gelir. Tecrübe denen şeyin yaş ile çok alakası olduğuna inanmıyorum aslında. Salt yaşanmışlıkla da değil, yaşanmışlıkların alıp götürdükleriyle ilgili. Yazar yaşamasa bile söz konusu duyguları yaşamış gibi verebilmeli ve okuyanlar kendilerinden mutlaka bir şeyler bulmalıdır, aksi taktirde doğallık da gider.

Sonra rahatsız bir ruh gerekli, hayat yumuşak yastıklarını vermemiş olmalı o yazar kişisine. Belirli bir yaştan itibaren de yazmaya hevesli biri kitap okumayı kademe kademe bırakmalıdır kendi üslubunu bulmak ve diğerlerinden etkilenmemek adına..

Ben ders kitapları dışında fazla okumam ve açıkçası bu durumu utanılacak bir şeymiş gibi düşünmüyorum. Nadiren bana perspektif kazandıracak "şeyleri" okuyorum ve bunun illa ki kitap olması gerekmiyor. "En son ne okudun" ve "ne tür kitaplar okursun" gibi soruları hiç sevemedim zaten. Kısacası ben işime yarayacak her şeyi okuyorum. Yazmanın tutku haline gelmesinin ne demek olduğunu bilenler beni anlayacalardır sanırım..

Dergilerde veya internetteki ortamlarda yazdığım zaman gelen olumlu eleştirileri ciddiye almamaya başladım artık. Gururumun okşanması hoşuma gittiği için bu tür beğeni ifadelerine muhtacım. Beğenisini ciddiye aldığım insanlar sadece değer verdiğim insanlar olur ve zaten onlarla paylaşmak için can atarım yazılarımı..

Eleştirilere de "gerçekten çok teşekkürler, bu eleştirileriniz gerçekten benim için çok önemli" diyen yazarların çoğunun da bu eleştirileri zerre takmadığını size içerden biri olarak söyleyebilirim. Neden mi? Şunun için, aslında yazarlar trajik insanlardır, hatta trajikomik bir alışverişin kahramanlarıdır. Yazılarını yazarlar, heyecan içinde beklemeye başlayıp sonra da gelen olumlu/olumsuz eleşirileri dinlerler. Okuyucuların üzülerek söylüyorum ki çoğu yazıyı bir kez okur ve beğenilerini dile getirirler. Kimse çıkıp da "ne boktan bir yazı bu, hatta berbat ötesi" demez. Çünkü hem kendileri bir eser çıkarmamanın verdiği savunma anı boşluğu ve karşısındaki kişinin ona "madem beğenemedin sen daha güzelini yap" savunmasını yapabilecek kadar bayağı olacağı düşüncesiyle beğeni dile getirip susarlar ve eserleri okumayıp "tüketmeye" devam ederler. Bu elbette ki okuyucu kitlesinin eğitimsizliğinin bir sorunudur da.. Bizler okunuruz ve tüketiliriz. Edebiyatçılar sadece kitap arkalarındaki bir fotoğraf kadar görünürdürler, senaristler jeneriklerdeki isimlerdir ve şarkı sözü yazarları da pek farklı değillerdir. "Parsayı" toplayanlar hep göz önünde olan kişilerdir. Şarkıyı söyleyen, filmde oynayanlar ile yönetmenlerdir mesela.. Ama en azından kitap yazarları bir parça "görünürdür" ve parsayı toplayanlardır.

Uzun lafın kısası; iyi bir yazar imladan-noktalamadan önce cesaret ve üsluptan gücünü alır. İnsanların egolarıyla beslendiği için onun egosuna ters gelen ve anlayamayacağı türden yapmacıklıklara ve klişelere kaçmamalıdır. Her türden eser verebilmelidir. Hep ağlatmak ya da hep güldürmek okuyucuda yazarın tekdüze olduğu inancını yaratır.
İyi bir yazar (adayı) ruhunda her zaman bir boşlukla -ne kadar çok insanla düşüp kalksa bile- her zaman bir yerinde yalnızlığı hissetmeli, öfkesinden de sevincinden de kalemine (artık klavye aslında) bir şeyler katabilmeyi ve her duygudan yararlanmayı bilmelidir.

Hiç yorum yok: