20 Haziran 2007 Çarşamba

...because we do not know when we are going to die; we get to think of life as an inexhaustible well and yet everything happens only a certain number of times -and a very small number really. how many more times will you remember a certain afternoon of your childhood -an afternoon that is so deeply a part of your being that you cannot conceive of your life without it? perhaps four..five times more. perhaps not even that. how many times will you watch the full moon rise? perhaps twenty and yet it all seems limitless.

paul bowles

18 Haziran 2007 Pazartesi

fantastic 4

Lost
prison break
my name's earl
heroes

4!ü de elime geçti canım arkadaşımın sayesinde ve ilk olarak başladım lost'a.. Hadi bakalım hayırlısı olsun

16 Haziran 2007 Cumartesi

Şu anda yüzbinlerce genç boş gözlerle ve anlamsız bakışlarla evlerinde oturuyor. Bir saat kadar sonra da uyumaya çalışacaklar. Ama bu büyük baskı sebebiyle ilk bir saat uyumak mümkün olmayacak. Yatakta dönüp dolanırken, bir anda dalacaklar ve yarın sabah 7 gibi uyanacaklar. Çoğunun korktuğu başına gelmeyecek. O sabah eğer uyumak için ekstra bir katkı alınmadıysa genelde dinç uyanılır. Her günkü denemelere gidildiği gibi bir psikoloji kesinlikle olmayacak. Bir kere cevap kağıdının rengi bile zaten turuncudan farklı olacak. Evde eskiden kalma milyon kalem bile olsa, bir gün önceden alınma "brand new" kurşun kalemler olacak. Silgi bile sınav salonunda açılacak. Su ve çikolata ritüelin bir parçası olduğundan, kesinlikle alınacak. Çikolatanın o anda yenmeye başlansa bile zihni açmadaki etkisinin sıfır olduğu, anca geceden yense etkili olmaya başlayacağı, zaten biyoloji dersinden bilinecek. Heyecandan ve sınavda geçilen trans halinden dolayı suya erişim hayal olacak. Anne ve baba dışarda bekliyor olacak. Baba heyacanlı olduğunu çaktırmamak için aldığı gazeteye gömülecek. Anne de bildiği tüm duları okuyacak, hatırı sayılır kısmı Yasin okuyacak. En ufak gürültü çıkaranlara öğrenci velilerinn tepkisi sert olacak. Sınav başlayacak. En başarılı kısımlardan başlanacak. Ama ilk beş dakika heyecandan sorular tamamen bilinçdışı yapılacak. Sonra bu sorular sanıldığı gibi uzaydan gelmemiş denilecek. Matematik zor olacak, pi'yi 3 alan sıçacak, Türkçe'de de çeldiriciler olacak. Fizikte işlem olacak, tarih zaten bi alem olacak. Kesinlikle 4 yanlış insanüstü çabalarınızla bulduğunuz bir doğruyu götürecek (sadece bu sınavda olur o). Kontrolü bırak, çoğunluk tüm soruları bile yetiştiremeyecek. Hiçkimse kapasitesinin yüzde yüzünü kullanamayacak. Sınav bitecek, evet o da bitecek. Cevap kağıtları ve kitapçıkları toplayan gözetmen sanki iğne vurulmaya gelmişiz gibi "herkese geçmiş olsun" diyecek. Kimi hayalkırıklığıyla kimi mutlulukla gözlerindeki kaygıyı yapay tebessümle kapatmaya çalışan ana babaların yanına gidecek. En koyanı da genelde bu olacak: Umutlara karşılık verildi mi verilmedi mi?

Hayat, yemekle zevkle içilen ama yemek bittikten sonraya artan kolanın tadı gibi olacak. Sınav temposunda yapılan tüm planlar, sınav sonrasına ertelenen tüm hayaller, sınav sonrası girilen boşlukla hatırlanamayacak, içilmek istenmeyecek. Sınavdan sonra o kanaldan bu kanala koşuşturan uzman-cıkların her sene ezberden diyecekleri gibi, asıl zor kısım bundan sonra başlayacak. Sınav sonuçlarının belli olması ve tercihler. Haaa, unutmadan, gelenek bozulmayacak, benim girdiğim seneki gibi Öss gene bir babalar gününe denk ge(tiri)lecek.

15 Haziran 2007 Cuma

Demirbaş-Fikret Kızılok

vendetta

Amerika'da bir namus cinayeti yaşanmış. Geceyarısı içine sıkıntı düşmesi sonucu uyanan(?) bir adam karısının yatakta olmadığını farketmiş. Bunun üzerine yukarı kata çıkınca karısını myspace.com da bir adamla oldukça samimi bir şekilde chatleştiğini (wowww chattiamoooo!) görmüş ve tabancasını alıp bilgisayara 2 el ateş edip, bilgisayarı öldürüp, namusunu temizlemiş.

Bu çağdışı olayı kınıyorum
Bu pc'nin intikamı alınacak..
Çipi yerde kalmayacak..

13 Haziran 2007 Çarşamba


Mantık mı duygular mı? Hangisinin doğruya götürdüğünden çok daha önemli bir şey var: Siz hangisini tercih edeceksiniz.
Televizyon bir garip kutu, bakıyorum bakıyorum bu ara, reklamlar, yeni klipler, haberler neler neler, tam bir yaz temposu..

Braun’un bir reklamı var, benim de anlamadığım bir ayrıntı var: Hangi erkek kız arkadaşına “mini etek sana çok yakışıyor” der ve alması için ona baskı yapar. Bir de kötü yola düşürmeye çalışan cin gözlü kız arkadaşı:

- (fıldır fıldır göz) Almış kısalarıııı!!

Bir de bi Kenan var. Canı sıkılan.

Bi Kenan vardııııı, canı sıkılannnn, canı sıkılannnn….

Kardeş kaç yaşına geldin bi askere gitsen artık, hem vakit geçmiş olur.

Yoklama emri geldiiii, sıkıntı bittiiii, sıkıntı bittiiii…

Ayrıca kanalları geziyorum, o ne! George Michael! Türkçe konuşuyor, güneş gözlüklerini hiç çıkartmıyor. Yanında komple tikiler, aaa şarkının girişi “hit the road jack”…. Amannn bize ne
7 yıl aradan sonra bomba gibi döndü, artık onun sırasıymış. 2 sene kadar önce bi albüm daha vardı ama o sayılmaz, beyaz sayfa açmıştır, karışmayın
Bundan sonra yemeklerimi kendim yapacam. Tembellik etmemek lazım, sonra ağır faturalar çıkabiliyor… Yemeği söyledik, küsüratlı bişey tutuyor ben de para üstünü tam almak için bozuklukları ekleyip öyle verdim paranın üstüne. Adam 50 liliği ve bozukluğu aldı; alış o alış. Noluyo dedim, adam uyandı Allahtan. Pardon tam verdiniz sandım diye. Yaw şu seçimler yapılsın bitsin, halkın kafası çok karışık, toplumda infial var…

İlk senemi hatırladım. Bu sipariş mevzularıyla ilgili ne anılarımız vardı be. Pideci evin adrsini ezberlemişti.

- Eeee ben 1.5 kıymalı sölücektim.. Adres: XXXXX Mah, XXXX sitesi, D blok, ……
- No 12 de mi abe?
-evet aq, evettt,

kebap yiye yiye şivem bile değişmişti o sene… Ünlü türkücü Berkin Ramses….

Hatta 100 metre ilerdeki Domino’s a abone olduğumuz zamanların ardından eve annem gelince, sipariş vermez olduk. Bu duruma canı sıkılan adamlar evi aramışlar bir gün ve annem çıkmış.

- Berkin bey niye artık sipariş vermiyor, yoksa pizzalarımızdan şikayeti mi var?
Annem: yok evladım, onun annesi geldi

Yalanım varsa şurdan şuraya sipariş vermek nasip olmasın…

12 Haziran 2007 Salı

2 şaşkın

Eve 19.30 sıralarında yoğun bir başağrısıyla dönüş, hemen kafayı vurup 21.30 a kadar yatış... Kalktım sonra bişeyler söyledim. Apartman kapısının zili çaldı, sipariş geldi deyip açtım, gelmesini bekliyorum kapıyı açıcam sonra da. Ondan önce abim geldi :) Anahtarla açtı kapıyı. Allah allah! Bi gariplik var, elinde benm anahtarlık... 2 saat kapıda mahsur kalmış benm anahtar :P

Aynı anda da sipariş geldi. Ne kadar dedim, adam 12 dediği anda, Neeee? dedim ki sipariş 8 tutmalıydı

- Aman pardon ya, 8 sizinkisi, No:12 ya; kafam karıştı :)))
- :))))

İçeri girdik; abim:

- olum aşık mısın, niye unuttun kapıda anahtarı?

yoooo, şaşkınım..

10 Haziran 2007 Pazar

Roger Sanchez - Another chance

- is that your heart?
- yes
- it's big!
- it's small now..
- small?
- yeah, it was bigger before
- scary!
- yeah,that's my problem

8 Haziran 2007 Cuma

Kızarım haa!

Marketten geldim, kapıyı açıp apartmana girerken çığlık çığlığa bağıran bir çocuk. Çömelmiş yere asansöre binmeyi reddediyor. Ben tam asansöre binerken annesi:

- Bak bağırma abi de kızıyo…

Teyzecim beni ne karıştırıyosun, belki ben çocuğun bağıranını seviyorum.
Asansörle yukarı çıkarken düşünüyorum: Böyle bir yetiştirme tarzından olacak, çok takıyoruz galiba o ” abi kızar, bu teyze rahatsız oluyor, elalem ne der” leri… Bunu ailenizin korsan psikanalisti olarak dile getiriyorum, fazla da kafamı yormadım, zira sadece 3 kat çıktım, ev daha yukarda olsa belki de daha derinlerine inerdim bu konunun :P

-Bu arada, dün itibariyle Ankara'ya ayak bastık..Hiç bişey değişmemiş, yağmur hala üzerime üzerime yağıyor

3 Haziran 2007 Pazar

“Kalıbı dinlendirmek” ne zaman duysam beni gülümseten bir deyim. “Kendini akışa bırakmak” da keza öyle. Şu anda beni en çok anlatan bu ikili..

OS’u C ile geçmem içime dert oldu. Utanmasam “ulan o kadar sıkıntı çektik, bazen kalacağımızı bile düşündük, niye D değil de C geldi?! ” falan diyeceğim.
Finallerden sonra hep olur aslında bunlar. O 2 hafta, eğer benim gibi dersi derste öğrenme geniniz eksikse en zorudur. Çalışmanızı her şey zorlaştırabilir. O döneme kadar hep sokaklarda sürtseniz bile herkes gezip tozarken tıkıldım, bunalıyorum, ah başııımmm, Mazlum’u getirin!! Dersiniz. Finallerden sonra şunu bunu yapacam diye listeler hazırlarsınız; ama o liste kafanızdan başka bi yere not edilmediğinden finallerden sonra uçuverir. Ne bileyim; yeni bi senaryonun taslağı kafama girer benim bazen, bazen hoş bir öykünün başlangıç paragrafını yazmaya yeltenirim ben mesela.. O heyecan ve ilhamla bir not alırım onları bir de kitaba bakarım. İkisini aynı anda ve yarım yaparım ben o haftalarda.

Niye? Çünkü ertelemeyi ertelemek lazım belli bir yaştan sonra (öh ülenn, yaş kemale erdi sanki) Aksi henüz kanıtlanmadığı için dünyaya bir kere geldiğimizi varsayıyorum. 21 yaşındayım ve bir daha asla 20 olamayacağım. 17 sinde yapabileceklerini (mesela)25 ine, 30 una ertelemek, geçmişi düşünüp durmak, karar verme aşamalarını uzatıp hayatını bulanıklaştırmak demek, hayatı ve içindekileri kendine zehir etmeye kalkışmak demek. Tereddütler de yersiz... -Doğru veya yanlış- bir kararı almak için, hindilere özenmeye gerek yok. Çünkü eğer hemen kararlar alıp uygulamaya geçince yukardakinin rüzgarını daha bir kuvvetli alıyorsunuz arkanıza (vay, çok mistik oldu bu!).

En az bir aç kere kaptırın kendinizi akışlara, rüzgarlara bence. Sürükleniverin yaw bulutlara, manzarayı beğenmezseniz inersiniz tekrar yere. Geçmişte kimi filmlerden ve kitaplardan derlediğim birkaç şey var aşağıda, hak verir misiniz bilmem.

1- Uzun uzadıya düşünmekten bir alışkanlık doğar
2 - Etraflıca düşündükten sonra her şet mantıklı gelmeye başlar
3 – Düşünmekten bıkılınca varılan yere sonuç derler.

İyisi mi siz bunları bir düşünün :P

1 Haziran 2007 Cuma

Ben notların açıklanmasının haftaya Salı olduğunu sanarken bu Çarşamba olmasını öğrenmem, sakin tatilimi heyecan dolu bir maceraya dönüştürdü. Os’cu geçirdi mi, microp dan ne alıcam acaba ve Özlem Saçak bana ne oyun oynayacak sorularımın cevabını bir kaç saat içinde aldım. Bunun için Merve’ye teşekkürü bir borç biliyorum, o olmasa hala gelecek çarşambayı bekleyecektim. Evet şimdi gelin, bu dönemki dersleri tek tek irdeleyelim neler oldu neler bitti bakalım:

Operating Systems:

Nam’ı diğer OS. Bu dersi almadan dersin dedikoduları gelmişti hepimize ve ilk haftadan çoğu kişi D ile geçelim yeter bize diyordu (evet ben de öyle diyordum) İbrahim Körpeoğlu’nun efsaneleri çınlıyordu kulaklarda. Yok efendim mail attığınız zaman saat kaç olursa olsun 5 dakikada cevap yazıomuş, yok efendim sınavlarda projelerden soru sorup yapamayınca -80, -90 verip projeleri eksiye düşürüyormuş, yok efendimhocayı ormanda kurtlar büyütmüş, vb vb…
Bu dönem bu koşullarda en düzenli çalıştığım ders olan OS, ilk quizinden finaline kadar “bişeye nasıl başlarsan öyle devam eder” kuralını işletti bana. Hocanın muazzam İngilizcesi ve esprileri beni güldürmeyi başardı dönem boyunca. Hem de “sabahın körü” derslerinde…

- Evvettt, bu da 2^41 child eder çocuklar!!
-Hocam amma çok çıktı ya..
-Hocam curve’e ne veriodunuz, A verdiğiniz öğrenci oluo mu!!!
- Ne var veririm A, 2^41 e kadar sayabilene hemen A vereyim (Düşünmedim değil)

Lap-top uma Linux kurmak zorunda bırakıp, Live Messenger çalıştıramama sebebiyet veren, son projesinde az daha harddiski göçerten bu ders, bize azmin elinden bir şeyin kurtulamayacağını öğretti. Sonuç mu?: C

Psikoloji:

Bu dersi almak için bir hafta uğraşmıştım. Almaya çalışırken o kadar sinir harbi yaşadım ki, en sonunda programıma eklettiğim vakit, sevinememiştim bile. Kitabı için masa değil rahle gereken psikoloji, hocası sevimli İngiliz Oliver Wright tarafından “renklendirilmeye” çalışılan bir ders. Ama nasıl bir Cs‘çiye must ders olarak signal verince patlıyorsa, bu dersi işletmeye must ders verirseniz patlıyor. Bu dersi işletmeye must vermenin mantığını çözmedim şahsen. İlk midterme dek hınca hınç dolu olan section, sınavdan sonra birden boşaldı. Ben de midtrem den sonra uğramamaya başladım ancak derslere girdiğim zaman hocayla diyaloğa giren tek adam olmam beni epey şaşırtıyordu.

Konu yanılmıyorsam “language” idi. Ve dilde ambiugity tartışılıyordu. Slide da örnek cümleler geçerken hoca bir cümlenin 2 ayrı anlamını sordu. Cümle sanırım “The chickens are too hot to eat” idi

Oliver: What are the possible second interpretation of this sentence, falan filan..
Ben: The chickens are too sexy to eat..

Başka bir anlamı daha varmış bundan başka, hoca o yüzden kabul etmemişti bu anlamını J Bir de psikoloji bölümüne denek olma imkânınız da oluyor bu dersi alınca tabii ki karşılığında size ekstra not olarak dönüyor. Ben bu dersten çok şey öğrendim şahsen, hoşuma da gitti, herkeslere tavsiye ederim. Sonuç: B

Signal:

Bu dönem bize dayatılan 2 elektronik dersinden çerez ve aynı zamanda ayakbağı olan bir güzel dersti bu. Sanırım elektronikçiler bu dersi almadan önce complex calculus alıyorlar ayrıca onlara lab da var. Ama biz harika çocuklarız(!) ya, lise complex sayılar bilgimizle ve labsız olarak, üstüne üstlük resimli mecmua kitabıyla(labirent gibi kitap) başladık Signal maceramıza J İlk hafta derse girdim, dersin hocası Billur (Barshan) bir tatlı kadın! Dersi çok güzel işliyor, harika not tutturuyor, kibar… Ama bir şey eksik ki kimse derse gelmiyor. İkinci haftadan itibaren derslere girmemeye başladım. Abimin kütüphanesinden arakladığım signals&systems’e biraz göz gezdirdim. İlk quize ve midterm ile finale girdim. Finalden önce bana bir defter notunu çok gören arkadaşlarımın kulağını çektim.. Sonuç mu?: C-

İtalyanca:

İtalyanca! Özlem Saçak!! Allora, andiamo…

Açıkçası İtalyancaya stres atmak için giriyordum. Ben de bu dile olan doğal yetenek sayesinde(!) hiç zorluk çekmedim. Hocanın hafıza kayıpları sebebiyle işlediği yerleri tekrar tekrar işlemesi, vermediği ödevleri yapmadığımız için bizi azarlaması, tüm sınıfa tripleri bana özel tripleri, laf sokmaları, aldığım notları çok görüp inanmaması, coniglio in umido’su, sayesinde artık Starbucks’a section olarak artık başımız dik olarak gidebilmemiz(tüm kahve çeşitlerini öğretti, yetmedi bir de tarif dağıttı)

Ben, vıdı vıdı vıdı.. hihihihih…
Signora Saçak: non parla non parla… Berkiinnn yeter artık, bıcır bıcır ne dion sen, dublörüm müsün benm devamlı konuşuon yanındakilerle
Ben: !??.. vıdı vıdı vıdı…

Kitapta anlamını bilmediğimiz bazı kelimeler vardır, bunlardan biri de traghetto‘dur. Hoca anlamını sorar, bir arkadaş:

- Trajedi di mi hocam!!
Signora Saçak: Hayır, arabalı vapur demek

Final için arkadaşa söz verilir beraber okulda çalışmak için, sınavdan yeni çıkılmıştır, kafa kazan gibidir, arkadaşın gelmesi gece 10’u bulur. Bir sınıfa kapak atılır, Çalışılır, rehavete kapılır bu arkadaşlar. Gözlüklü olanın karnı acıkır, arkadaşıyla köfteciye giderler, yetmez, arkadaşının arkadaşını ziyaret ederler. Geri dönerler, konuları zar zor bitirip 4 gibi arabada uyurlar. 7 de uyanırlar. Berkin’in kafasını toplaması 1 saati bulur. Berkin poğaçasını çayını bile bitiremeden sınav başlar. Berkin yanındaki sıraya koyar erzağını. Sınavın ortasında gözlemcinin canı çeker, göz koyar poğaçaya, alır bir parça. Sonuç mu?: A-

Microprocessors:

Ben dijital almışım, corg almışım, assembly kotamı doldurmuşum. Biz zavallı cs cilere ‘must’ olan güzel olduğu kadar küstah olan dersimiz Microprocessors (niye microp diyorsunuz yaw) Nail Akar önderliğinde 5 sectiona dağılmış vaziyette önümüze kondu. Pazartesi sendromunun yanında ilk lab sectionu olmanın getirdiği stres ve buna bağlı kaynak(!) eksiklikleri de cabası oldu. Dersin kitabının ne mal olduğu zaten renginden belli, içeriği deseniz bir chapter’ı 3 kere okuyup anlamamanız için tasarlanmış. Elektronikçilerle karışık aldığımız için ve benim o sectionda ki hiçbir ee ciyi tanımamamdan dolayı Anıl’la hemen lab partneri olduk. Benim OS dan dolayı başım bağlı, o aralar OS dışında geri kalan hiçbir derse bakamıorz, Anıl derslere bile gelmiyor. Başladı lablar ve biz lablara hep son gün bakıyoruz, pre’leri son anda yazıp labda da koda başlıyoruz. Çok eğleniyoruz ama, ve her seferinde bir şekilde lablar bitiyor.
Devreleri bağlamada sorun yaşamamamıza rağmen, belli ki diğer cs pairleri yaşamaktaydı ki, 4. labdan önce ani bir asistan darbesiyle partnerler değişiverdi. Sanırım maksat, devrelerde elektronikçiler tecrübeleriyle yardım etsinler cs cilere ve cs ciler de kod yeteneklerini konuştursunlar J Bu melezleştirme projesi ne kadar başarılı oldu bilinmez ama benim lab partnerim beni cs ciliğimden utandırdı.Genelde kodları kendi yazdı ve ona doğru dürüst yardım bile edemedim. Her labı mutlaka labdan önce bitirdi, hatta bir labı 3 yoldan yapmıştı, devreleri de kendisi bağlayıp bana hiçbir şey bırakmıyordu. Labda hızına yetişilmeyen partnerimin yanında benim yaptığım tek iş oturmak oldu. Labları 1 veya 1.5 saate bitirip rekor notlar aldık, açık konuşmak gerekirse bu dersi geçtiysem sebebi final notum ve lab partnerim oldu. Sonuç mu?: D+