1 Ocak 2007 Pazartesi

Be yourself no matter what they say

“Yeni yıl” demek ve hala ona coşkuyla, yeni umutlarla ve eğlenerek girmeye çalışmak… Bir önceki seneden kalan kayıpları, kötü hatıraları ve bir daha yaşanmaması dilenen olayları hatırlamak. Ve -biraz da nankörce- bir önceki seneyi çoğunlukla iğreti bularak, yeni bir 365 günlük zaman diliminin kişiye mutluluk getirmesine inanmak. Bunlar tabii ki insanların genel kanısı ve böyle de olmalı. 1 Ocak ve sonrasının aslında yeni bir seneyi getirmekten başka bir anlamı olmadığını ve aslında olmaması gerektiğini düşünüyorum ben. Kalıplaşmış yeni yıl temennileri ve körü körüne bağlanan inançları inandırıcı bulmuyorum. Yeni yılın kendi açımdan iyi geçeceğine kendimi inandırmak istemiyorum ve temennide de bulunmak istemiyorum. Çünkü ben, yeni yılın bana istediğim şeyleri vereceğinden emin olmak istiyorum. Zira yeni bir yıla girdiğimi pek de takmayarak 2006’daki gibi hedeflerim doğrultusunda hiçbir değişiklik olmadan aynı yoldan devam etmekteyim. “Ay kardeş yeni yıl inşallah size bize herkese mutluluk, para, aşk, sağlık getirir” diyenler (yakınlarına alışkanlık olarak bu dileklerde bulunan aile büyükleri dışında tabii) kanımca kendilerine inanmayan insanlar. Sadece belli başlı büyük olaylardan mı güç almalı insan? Tekrar belirtmekte yarar var: yeni yılın bana mutluluk, sağlık, başarı, şu, bu vs getirmesi için ben çalışmalarıma zaten başladım ve yeni yıl gelsin de bi girelim, o zaman her şey belli olacak demiyorum. Aklımda bazen içimi ısıtan güzel umutlar var, verilmiş sözlerim ve gerçekleştirmeyi çok istediğim projeler var.

31 Aralık sabahı erken kalkıp arkadaşla buluştuk. “Otobüsler de beleş amma kalabalıktır” dediğim anda bir otobüs bitiverdi. Bedavalara alışkın olmadığımdan bedava mı bugün diye soruverdim birdenbire. Yani inanamıyorum: Bir bayram sabahı ve öğleni sokaklar bu kadar mı boş olur. Bayram olduğunu bırakın, normal bir günden bile sıkıcıydı sokaklar, Ankuva, Kızılay. Biz de sinemaya gidelim deyip, filmlere baktıktan sonra “lan bunların hepsini 2 haftaya çekeriz netten” deyip “karnımızı doyuralım” dedik. Sabah sabah salak esprilerimiz kahkalara karıştı. Mutluydum bea, hem de sabah sabah. Sonra arkadaştan ayrılıp, yurttan arkadaşlara Noel Baba edasıyla katıldım. Yedik içtik zırvaladık, sevindik sevindirdik. Bazı bayram tebrikleri çektim falan. Yurttan sonra ne yapacağımdan açıkçası emin değildim. Zuladaki başka arkadaşlarla günün kalanını mı geçirsem(çoktandır ısrar ediyolardı), eve gitmeyip aylak aylak akşama kadar sadece yürüsem mi yoksa eve mi gitsem. Annem yılbaşı yemeğine sanki ordu gelecekmiş gibi hazırlık yapıyordu kaç gündür, abim de akşama doğru arayabilirdi laf aramızda, sonra kimbilir ne zaman arayabilir…

Kararımı verdim, bu sene zaten en fazla 10-15 kere ailecek oturabilmiştik yemeğe ve bu gece zaten bir kişi eksik oturacaktık yılbaşı yemeğine. Bir de ben olmazsam yakışıksız bişey olurdu diye düşündüm. Hem süslediğim çam ağacına bi bakarım arada dedim.
Kalbim temizmiş ki abim arayıverdi, televizyon izliyolarmış keyifleri de yerindeymiş. O kadar öğrenebildim. 3 kişi telefon sırasında olunca tabii… Yılbaşı çamına baktım saat 12 den sonra. Hiç dikkat etmemiştim ama geçekten iyi süslemişim, içimi bir umut sardı işt o an yeni yıla dair. Ama bazı burukluklar da var…

Uzun uzadıya düşünmekten bazı alışkanlıkların doğduğu ve etraflıca düşündükten sonra ise her şeyin insana inadına mantıklı geldiği de pekala gerçek. Biraz bunları ve yakın geçmişi düşündüm… Aklıma hiç yoktan geçen sene bi otobüsten inerken aklıma gelen ve bi köşeye not etmeyi unuttuğum şu sözler geldi: İyi niyeti, içtenlik ve samimiyeti sürdürmeye çalışıp; çıkarsızca, karşılık beklemeden insanları düşünen insanlara önce inanmayıp sonra iyi niyetlerine kuşkuyla yaklaşan ve onların bu tavırlarını samimiyetsiz çıkarcı bulan insanların başkalarından kazık yedikleri ilk olayda “dünyada iyilik, şu bu gibi erdemler kalmamış abi yaw, hadii içelim” gibisinden lakırdılar etmeye hiç hakları yok.

Yatağa sırtüstü uzandım. Ellerimi başımın arkasında kavuşturup; aklımca o an sadece beni dinlediğine inandığım Allah’a karşı konuşuyorum. Dedim ki içimden:

“Allahım, bu son bir sene içinde nasıl bir insan olmamı istediğini yeterince belli ettin. Ben ise sanırım her fırsatta bunu anlamamazlıktan gelmeyi marifet saydım. İyi niyet, samimiyet, arkadaşlık, her zaman en zor anlarda bile doğruyu söyleyebilmek gibi erdemleri sürdürmeye çalıştım. Ama açıkça anlıyorum ki şimdi, insanları kırmamaya çalıştıkça daha çok kırıldıklarını, yanlış anlaşılmaktan azami şekilde kaçındıkça yanlış anlaşıldığımı ve başkalarını düşündükçe onlar tarafından önemsenmemeye başladığımı bana defalarca kere anlatmaya çalıştın. Belki de ben bunları sürdürdükçe daha da fazla acı çekip yine hayal kırıklıklarımla kalacağım, satılacağım. Belki de sen, benim artık değişmem gerektiğini düşünüyorsun ve değişmedikçe bunların sürüp gideceğini kafama sokmak istiyorsun. O zaman sana karşı koymak imkânsız ve bu kesinlikle sana hakaret olur… Evet evet yeni yılda yeni kararlar alıyorum artık, acı çekmemek için kolay yolları seçmeliyim: ne düşünecem lan herkesi, düşündükçe biz kötü oluyoz; bencil olacam hem zaten dünya kurtlar sofrası herkes kendi başının çaresine bakmalı be; sevdiklerime değer de vermeyecem lan artık, cool takılacam hiçbişeyi belli etmicem; bir de kimseye yardım etmicem aga, hayatta hiç bişey karşılıksız değil zaten….”


Yok öyle demedim, şablon aynıydı; ama biraz daha farklı bişeyler dedim:


“Allahım, bu son bir sene içinde nasıl bir insan olmamı istediğini yeterince belli ettin. Ben ise sanırım her fırsatta bunu anlamamazlıktan gelmeyi marifet saydım. İyi niyet, samimiyet, arkadaşlık, her zaman en zor anlarda bile doğruyu söyleyebilmek gibi erdemleri sürdürmeye çalıştım. Ama açıkça anlıyorum ki şimdi, insanları kırmamaya çalıştıkça daha çok kırıldıklarını, yanlış anlaşılmaktan azami şekilde kaçındıkça yanlış anlaşıldığımı, ve başkalarını düşündükçe onlar tarafından önemsenmemeye başladığımı bana defalarca kere anlatmaya çalıştın. Belki de ben bunları sürdürdükçe daha da fazla acı çekip yine hayal kırıklıklarımla kalacağım, satılacağım. Belki de sen, benim artık değişmem gerektiğini düşünüyorsun ve değişmedikçe bunların sürüp gideceğini kafama sokmak istiyorsun. Hem ne demişler “direnilen şey kalıcı olur”. O zaman sana karşı koymak imkansız gibi görünüyor ve hayalkırıklıkları da beni oldukça yıpratmakta. Ama korkarım ki ben direnmeye devam edicem. Hala sürdürecem bu tavırlarımı ve açıkçası sürdürmek zorundayım. Kendim olmalıyım, ne pahasına olursa olsun yaw. Kazık mı yemeye meyilli bu tavırlarım, yanlış mı anlamak istiyor insanlar, önemsemeyecek mi sevilenler onlara değer verdikçe, hesaplı mı görünüyor kendimce düşünmem değer vermem insanlara? Bu sanırım benim sorunum değil tamamen karşımdaki insanların dış dünyaya artık güvenmemesi / güvenememesi. Çoğu haksız da değil. Ben yine de kendim olmaya devam etmeliyim. Aksini yapmam sana karşı hakaret olur sanırım. Bana geri dönen tavırlardan da yakınacağıma, sanırım öncelikle kendimi o insanların yerine koymalıyım. Öyle dark side’a geçme tripleri de bana hiç yakışmıyor. Kendim olmam aleyhime gibi görünse de lehime –en azından olmak zorunda- . Senden özür dilerim, değişmicekmişim zaten, senin de boşu boşuna kafanı şişirdik kusurumuza bakma; biz düşünceli insanız ne denirse densin… “

Haydin yeni yılınız kutlu olsun, herkesin biraz umuda ihtiyacı vardır çünkü…



Hiç yorum yok: