23 Ocak 2007 Salı

Kendimi kontrol edemiyorum..

Klibin hemen başlarında yönetmen tarafından(tabii eğer varsa) klipteki gençliğin biraz crazy olduğu fikri oldukça profesyonelce aşılanmak istenmiş. 30. saniyesinde falan ise Gençkan’ın aslında bizimle dalga geçmek istediğini sanıyorum. Elindeki gözlüğü “hassst..rin laa” diyerek olanca piç ifadesiyle bize savurması onun aslında kimseyi ciddiye almayan cool biri olduğunu kanıtlıyor. Hemen akabinde bir grup gencin Şen Kardeşler Aile Çay Bahçesinde(reklam oldu,pardon) çıkardığı kavga ise gençliğin hırçın Karadeniz dalgaları gibi asi ve yıkıcı olduğunu anlatıyor. Yokk yokk , pardon sonradan anlıyorum ki bu gençler dans ediyor. Küçük Emrah’dan 2 level yaratıcı dans edebilmeleri ise benim tek tesellim oluyor. Özellikle kavgadaki siyah tişörtlü gencin yeni figürleri beni benden alıyor(3’lük atan bryant figürü)

Gençkan ise dans etmeyi bir yaşam felsefesi haline getirmiş. Keşke bir de becerebilse. Ama yiğidi öldürüp hakkını da vermek lazım. 16. saniyede, 2 kızın arasında kalmanın verdiği heyecanla yarattığı o “olum biz klibi çekiorz ama tanınmaktan da mı korkmuyoruz, amannn salla baba ya” figürü ve akabinde 18. saniyede bali koklamanın verdiği o tadından yinmez nahoşlukla döktürdüğü “topallayan sek sekçi” figürlerinin hakkını yedirtmem. Kesinlikle.

İstanbul Boğazı ve o körfez gerçekten de eşsiz. Gençkan’ın da tam bir İstanbul ve boğaz aşığı olduğunu anlaşılıyor. Öküze bile şiir yazdıran boğaz manzarası, Gençkan’a da klip çektirmiş… 40. saniyeden itibaren, Gençkan’ın dürüstlüğü ve kendi kendinin doktoru olması beni etkiliyor. “Hey hey, tey tey” diyerek ve başını klişe bir şekilde iki yana sallayarak nakaratın bitmesini bekleyen Gençkan; aslında ne kadar dürüst ve içten bir genç olduğunu bize vurguluyor ve ağzındaki baklayı çıkarıyor:

Kendimi kontrol edemiyorum,
Bugün biraz var bende,
Şaka yapmayin dostlar,
Bütün cinler tepemde.

Zaten klibin başlarında şaka yapar gibi bir halinin olmadığını anlamıştım ben. Burada asıl dikkat çeken nokta şu: Gençkan bize ve Türk hekimlerine daha fazla yük olmak istemediğinden; rahatsızlığının teşhisini -hala tam teşhis olmasa da- bu dörtlükte kendi kendine koyuyor. Bu, dünyalara bedel bizim için… Zaten kendini nasıl kontrol edemediğini de akabindeki dansta uygulamalı olarak gösteriyor. Bu dans sırasında sanırım bütçe fazla gelmiş olacak ki blue-box teknolojisi kullanılmış. Ayrıca arkadaki 4 dansçının hareketlerinden ekranın boylamasına dörde bölündüğünü seziyorum. Niye? En soldaki ağır çekimde ileri geri yürürken, yanındaki rüzgara karşı yürümeye çalışıyor az çok da başarıyor; diğeri “dizinde şarap şişesi kırma” figürünü uyguluyor; en sağdaki ise el çırpmanın kireçlenmeyi önlediğini anlamış.

kendimi kontrol edemiyorum
herhalde ben deliyim
söylerim saçma sözler
tanınmaz bir haldeyim

İşte bu yukarıdakı Shakespeare vari dörtlükte kendine tam teşhisi koyan Gençkan, sonraki dörtlükte bize insanlık dersi verip, şapkamızı önümüze alıp düşünmemizi istiyor:

Nasıl duygu bilsiniz
Siz de bir gün delirsiniz(delirirsinizzz)
İnsanlar yabancı
Dünyayı bir görseniz

Buğulanan gözlerimizle ve Gençkan’a hak veren dimağlarımızla klibe kaldığımız yerden devam edince, bir şeyi fark ediveriyoruz: Biz bunları düşünürken, O kıyafetini değiştirmiş hem de tişörtünü pantolonun içine sokmuş. Niye böyle olduğunu ilk başlarda bir gözlemci olarak anlayamadım ve sembolik bir şey olduğuna karar verdim önce… Zaten ilerleyen satırlarda sebebi de anlaşılacak…

İlerleyen dakikalarda kendini bir türlü beceremediği dansa kaptıran Gençkan, adeta kendinden geçiyor. Karadeniz’in hırçın dalgaları yine kendini gösteriyor (1.33), ayrıca “……,amannn salla baba ya, biz bilioz da mı oynuoz” figürü de yine onunla hayat buluyor. Müritleri de ondan umudu kesmiş, jedi temple’ a girmiş ve bandanalı yabancı bir hocadan dans dersleri alıyor…

(1.43 ve 2.09) bu dakikalar bağlantılı birbiriyle ve Da Vinci şifresi gibi çözülmeyi bekliyor klibin içinde. Gençkan iddiasının aksine oldukça akıllı biri, sembolleri seviyor; bulmacayı çözmek ise bize kalıyor. Gitarıyla sevişen Gençkan, deri ceketin karizma oluşturmadaki yadsınamaz katkısını biliyor tabii ki. Ayrıca işporta güneş gözlüğüyle karizmayı perçinliyor. İşte, gitarı mundar etmeden hemen önce, Gençkan o yakıcı bakışını fırlatıyor ve kamera da ona hayvan gibi zoom yapıp; sonra hatasını anlayarak zoom u geri çekiyor. O an olanlar oluyor ve Gençkan zihinsel olarak 5 yaşındaki haline dönüyor. O son bakışı da, babasınınkini görmüş 5 yaşındaki çocuk ifadesi(dikkat edin, bu bulmacadaki son çözülen parçaydı) Bu zoom-sal şok(evet evet, gözüne ışık girmiş) geçmişindeki o anın bilinçaltındaki yansımasıyla birleşince Gençkan artık başka biri… 2.09 dan itibaren Gençkan 5 yaşında ve kırmızı tişörtü de nasıl özenle pantolonunun içinde, dansı da etkilenmiş ama evrenselliği aynı: Dünyayı kucaklıyor.

2.20 den sonra Gençkan iyiden iyiye kendini kontrol edemiyor; bir zoom daha yiyor ve bu sefer mucizevi şekilde normale dönüyor. Bir alacalı gömleğini giyiyor bir kırmızı tişörtünü… Klibin sonundaki gitar solosuyla da taşı gediğine koyuyor, evet bunu yapıyor…

Gençkan’ın klibini ailenizin korsan sanat yönetmeni, kareografı, senaristi ve sosyoloğu olarak yorumladım, hatalar varsa affola. Ben Gençkan’a kendi adıma sonuna kadar güveniyor ve bu kurtlar sofrası olan müzik piyasasında özgünlüğü sayesinde yerinin sağlam olmasını temenni ediyorum..

Hiç yorum yok: