20 Ağustos 2007 Pazartesi

Dr. Jekyll and Mr. Hyde

İkiye ayrılmak pek çoğumuzun başına gelmiştir hayatta en az bir kez.. Bir yanımız bir şeyi isterken, onunla huzur bulacağına inanmışken diğer yanımız istediğimiz şeyin tam zıttının cezbediciliğini aklımıza sokabilir. İki taraf da zamanla güçlerini dengeleyebilir ve bir bakmışsınız ikisinin de gerçekleşmesini aynı oranda arzular hale geliriz. Taban tabana zıt oluşlarının bir değeri kalmaz gözümüzde. 5 yaşındaki çocuk saflığıyla aynı anda gerçekleşebileceklerine inanabiliriz. Söz gelimi bir tarafımız dinginliğin ve huzurun bize iyi geleceğini düşünürken hemen akabinde hareketin ve canlılığın ve biraz da çılgınlığın bizim asıl ilacımız olduğu hissine kapılabiliriz. Önemli olan ruhun güzelliği deyip çok güzel kızlar uğruna türlü şebeklikler yapabiliriz. Tatil demek kitap okumak, kısa yürüyüşler yapıp salıncakta sallanmak diye düşünmenin ertesinde tatil deyince dağıtılır, havuza işenir, barlarda sabahlanır öteki türlüsü ezik işi aga diyebiliriz. Kendi içimizde çatışırız. Ne istediğimizi, aslında neyin bize iyi geldiğinden emin olamadığımızdır bize bunları düşündüren gibime geliyor.
Bütün bu düşünceler ne zaman aklına geldi derseniz, gece 2 gibi bisikletle arkadaşlardan dönerken gölgemin ikiye ayrıldığını gördüm. Tüm bir yılım gözümün önüne geldi. Tanıştığım insanlar ve girdiğim ortamları hatırlayıverdim.

Hem bir de evimizin önündeki 2 rakip mekan var. Biri devamlı içip dağıtılan bir cafe, 70 metre ilerisindeki de kendi kendine yeten çapta bir Türkü evi. İlk haftalarda ben bu türkü söyleyen adamı döverim dedim kendi kendime. Tsunamiler çıksa da sazını alıp götürse diye az düşünmedim değil.. Ama 2 gündür aynı repertuarını dinliyorum. Artık ezberledim ve geniş bir halk müziği dağarcığım var. Hoşuma da gitmeye başladı bedava konserleri.
Şimdi de türküde “ne de olsa kışın sonu bahardır...” diyor; ama işin ironik yanı, yazdayız daha....

Hiç yorum yok: