29 Aralık 2006 Cuma

mutlu yıllar ve hayırlı bayramlar...




"The Prestige" gerçekten gidilip görülmesi, etkisinde kalınması gereken bir film, tavsiye ederek başlayayım önce... Kalktık gittik kaanla Migrosa(o hala benim için 3M'li bir Migros, ankamall deil) izleyelim dedik. Migros bir kalabalık gene, bir kalabalık.. Kızılayı hiç saymıyorum zaten. Millet "bayram alışverişini arefeye getirmeyelim, 2 gün önceden yapalım" demiş ve herkes bunu düşündüğünden olacak ortalık kaynıyor.

İzledik filmi, çıktık. Haliyle karnımız acıktı. Herşey o ana kadar yolunda giderken ve ben "nerde kaldı lan bizim aykırı olayımız" diye serzenişe hazırlanırken (aynı anda oturacak yer arıyorduk) şahin gibi atılmaya hazırlandığımız yaşlı teyzelerden oluşan güruhun masası boşaldı. Aynı anda hem biz hem de saftrik bi çift olay yerine geldi. Ama kaanla masaya daha yakın olmanın avantajını kullanarak oturduk. Sonra saftriklerin kız elemanı oturmak istedi. "Afedersiniz, ama önce biz geldik" dedim. Ama female saftrik "biz çok önceden bekliyorduk" diyince (dolmuş durağı mı bu aq, ayrıca bekleme sayacı gibi bir şey mi var ve en can alıcısı: siz yiyecek bişey almıcaksınız, o yüzden gidin güvenpark banklarında oturun )ben "napalım o zaman hepimiz oturacaz" dedim.

4 kişi oturduk. Ben yıldırma taktiklerine başladım. Yüksek sesle film kritiği yapıyoruz. Taktikler etkisini gösterdi ve çiftimiz kavga ederek yanımızda boşalan bi masaya geçtiler. Kavganın 2. ana sebebinin male saftriğin bizimle hiç tartışmaya girmemesi ve onu sözcüsü female saftriğin temsil etmek zorunda kalması olduğunu düşünüyorum (ulan insan hiç mi ses çıkarmaz)

Yemekten sonra kaan'ın milli piyango arayışları başladı ve orda gördüğümüz noel baba kostümlü elemandan 2 çeyrek almaya karar verdik. Ortak alacağımız için para denkleştirecez. Bi köşeye geçtik paraları hazırladık ama o da ne: noel baba yok...
Kaan gördü neyse ki o kalabalıkta ve biz de peşine düştük. Meğerse noel babanın çişi gelmiş, tam girecekken tuvalete, yakalayıp aldık biletleri.

Yeni yıl geliyor. Hem de bayram! Çoğunluk evinde tavuk(hindi deil yani hatta belki de kurban eti -kavurma da olabilir-)+iç pilav+kola ile yemeğe başlayacak. Ana haber bültenlerinde yeniyıla önce giren ülkelerdeki (avustralya ve yeni zelanda kesin çıkar) coşku ekranlara yansıyacak. 2006'nın panoraması yapılacak, neler damga vurdu falan. 2006 da ölen ünlülerin listesi sayılacak. Bazı haberlerde "yeni yıl + bayram, yemeği fazla kaçırmayın denicek, halkımıza yol gösterilecek". Sonra yeni yıl coşkusuna(!) türkücü popçu topçu tayfasının harika performanslarıyla devam edecekler. Küçükler saat 12 de verilmesi kararlaştıran hediyeleri bekleyecekler. En heyecanlı yanı da bu bana göre :) Okul da yok ertesi gün, hem de bayram...
Derken saatler 12 ye çoook çok yaklaşacak. Geri sayımlar başlayacak televizyonda. Banttan yayınlardan bir anda o "geri sayıma" geçiş başlayacak. Yeni yıl herkese (inanması güç) mutluk başarı-sağlık-getirsin denilecek. Hediyeleri -o çocuksu masum ve yerinde duramayan merakları ve heyecanlarıyla- bekleyen çocuklar, hediyelerini açacaklar. Oyuncaklara sevinip, kıyafetlere yüzlerini buruşturacaklar. Sabahtan aldıkları bayram harçlıklarıyla hediyelerini aynı yere toplayıp, ganimetlerine uzun uzun bakacaklar. Sabaha kadar uyumama hayalleri, 3 sularına doğru ağırlaşan gözkapaklarıyla son bulacak. Yatmaya yarı baygın şekilde giderlerken anneleri: "dişlerini fırçalamayı unutma, çok şeker yedin bugün" diyecekler ama fırçalarlarsa da fırçalamazlarsa da o kadar önemli olmayacak o günün hatrına...

Yeni yılda büyük ikramiye gene 4 e bölünecek. Şanslı talihlilerden en az birisi megakent İstanbul'dan çıkacak. Talihli önce 20 trilyon kazandık diye naralanacak ilk şoktan sonra da "hastir ya bizim bilet çeyrekti" diyecek. Onların yerine paralarını banka yetkilileri alacak, medya -en fazla- 2 hafta bu kişileri merak edecek, ettirecek.

Bayramın ilk günü aynı zamanda 31 aralık olduğundan eş dost ziyaretleri de ikinci güne sarkacak. Sohbetlerde aile büyükleri bunun hakkında espriler yapacak. Çocuklar hala dün aldıkları hediyelera bakıp bakıp duracaklar.

Yeniyıl pazartesinden başlıyor ya, bazıları yeni kararlar alıcak ve bu rastlantı onlara ilk 1 ay için güç verecek...

Ben ne mi yapacam yeni yılda? 3 parçaya bölündüm şu anda, o gün karar vericem şahsen. Ama öyle pek de atraksiyon yapacak havamda deilim. Belki sokakta yürürüm, belki yurtta mahsur kalan bikaç arkadaşa uğrarım belki dışarı çıkarım dier başka arkadaşlarla; belki de evde kalırım, sırf abim arar diye.

Bugün annemin zoruyla süslediğim çamı ne kadar özensizce ve iğreti bi şekilde süslediysem anneme o kadar da güzel göründü. Annemin gözlerindeki parıltıyı görüp ben utandım kendimden. Niye bu kadar heyecansızım diye. Çocukken herşey daha güzeldi. Bir gün önceden süslerdik evi abimle. Herşeyi organize ederdi abim. Çocukluğumda, Aydındaki evde ne çam ağacı vardı ne de dışarda bembeyaz karlar. Ona rağmen hiçbişeyin eksikliğini hissetmezdim ben. Hediyeler geldi mi, pasta olacak mı, yiyecekler ve rus salatası hazır mı, sadece ona bakardım. Mutluluğum hediyeler açıldıktan sonra tavan yapardı. Ama ertesi gün kendimi çok yalnız hissederdim.. Süsleri çıkarırlarken üzülürdüm. Bir önceki günle artesi gün arasındaki fark beni şaşırtırdı... Hem de çok. Anlardım sonra: diğer günlerin aslında hiç bir farkı olmayacak.

Şimdi çam ağacı da var, kar da. Ama ben büyüdüm; ama her sene mutlaka beraber kutladığımız insanların bazıları uzakta -bazıları bir daha geri dönemeyecek kadar uzakta-; ama her şey artık daha zor; ama duygularım artık yıprandı; ama ruhum biraz kirlendi; ama inancım ucundan alev aldı; ama heyecanımın fitilini ateşleyen yok...

"Ama"; yeni yılda kendimden beklentilerim var tabii. Verilmiş sözlerim, yenmem gereken korkularım ve itiraf etmem gereken şeylerim var bazı insanlara. Kendime güvenim de var. Herşeyin olması gerektiği şekilde olması dileğiyle...

Hiç yorum yok: